10 Mayıs 2014 Cumartesi

KONUK YAZARLAR; Ünal Şöhret DİRLİK & Melâhat ECEVİT

KONUK YAZAR:    
AKSU’NUN KAMPANASI
                                                                                                      Ünal Şöhret DİRLİK
Aksu'da önce idare binası, sonradan kantin olarak kullanılan binanın üzerinde bulunduğu tepeciğin 15 metre daha yukarısında, tepeye yakın yerde müzik binamız vardı. Tek katlı olan bu bina yalnız müzik derslerimiz için yapılmıştı. Diğer dersliklere hayli uzaktı. Yapılırken öyle düşünülmüş herhalde müzik aletlerinin ve koronun seslerinden derslikler etkilenmezdi.
Binaya tırmanarak çıkılırdı. Odanın biri müzik aletlerine ayrılmıştı. Binanın sorumlusu müzikte başarılı olmuş bir ağabey olurdu çoğu kez. Zirvede kamyon altından yapılmış bir kampana vardı. Bir jant uygun şekilde yapılmış ve üst tarafı eğik bir demir boruya asılmış vaziyette durur, bir başka demir parçası ile vurularak ses çıkarılırdı. Bu kampananın sesi yatakhanelerden, revirden, spor sahalarından,  öğretmen evlerinden, Aksu nahiyesinin her yerinden rahatça duyulurdu. Kampana tepesinden okul kurağının pek çok yeri görünürdü. Yemekhanenin arka kapısı, bağ, hamam, Aksu’nun içinden geçip harabelere uzanan yol, yeni yapılan öğretmen evleri, yatakhaneler, öğretmen evleri,  revire uzanan iki tarafı ağaçlıklı taş döşeli yol ve üçüncü bina dediğimiz son yatakhaneler.
Öbür tarafta da Antalya-Alanya yolu.. Sabah erken çalan kampana sesine çok kızardık, sıkıcı bir dersin sonunda da kampana çok iyi çalınmış bir müzik gibi gelirdi. Kampana yemek saatini haber verdiğinde, yat saatinde de sevinçle karşılanırdı.
Kampanayı çalmaya bir pazar günü koşarak çıktığımı biliyorum. Son sınıfların staj köyü değiştirme haftasında beşinci sınıflardan okul başkanı olarak seçildiğim haftaydı. Yemek saati yakındı, nöbetçi öğretmen İzzet Beydi. İzzet Bey “nöbetçilerden birini gönder de kampanayı çalsın” dedi. Ben hiç kampana çalmadığımı düşünerek hemen koştum ve o bir kilodan fazla demir parçası ile kampanaya bütün gücümle belki on defa vurdum. “Dan dan dan dan” ben yokuştan inerken sınıflardan çıkan arkadaşlar yemekhaneye koşuyorlardı.
Müzik derslerinde her öğrenciye bir mandolin veren sevgili öğretmenimiz Muzaffer Uz, kampananın önüne, arkasına, yan taraflarına aralıklı olarak oturtur. Tremola yaptırırdı. Müziğe ve saza yatkın olanların mandolin sevdası orada başlardı. Tremolalar çocuk şarkılarına, türkülere uzanır giderdi. Yalnız öğretmenin kullandığı bir piyanoda vardı orada, Nihal hanım; öğretmen olarak geldiğinde şarkıları piyano çalarak öğretirdi.
Bir gün rahmetli halk türküleri sanatçısı Sadettin Şahin(*) elinde bir fotoğraf makinesi ile kantin binasının üstünde fotoğraf çekiyordu. Ben elimde mandolinle kampananın oradaydım. İşaret ettim, geldi,  bir fotoğrafımı çekti.Yukarıdaki fotoğraf o günün anısıdır. Fethiye’nin Söğütlü köyünden olan Sadettin Şahin çok güzel saz çalardı, çoğu türküleri bilirdi. Bir gün duyduk ki Sadettin okuldan kaçıp İzmir’e gitmiş.
Sonradan bazı radyolarda programlar yaptığını, Anadolu turnelerine çıktığını duyduk. Bir defasında Fethiye’de beş dakikalığına konuştuk, ben köye döndüm. O, o akşam konser verecekti, yanında türkücü eşi de vardı. Daha sonraları da ölmüş dediler. Onun zayıf vücudu geceler boyu programlara dayanamadı sanırım. Ablası bizim komşumuzdu. Geçen yıl bize geldi. Sadettin’in eşiyle ve oğluyla bir fotoğrafını verdi. Aksu’dan böyle acı anılar da var, neylersin. Sadettin’in oğlu Almanya’da imiş, turizmle uğraşıyormuş. Bu yazıyı yazdığım günlerde İncirköylü bir arkadaş “Zatinur yenge öldü” dedi. İnanamadım, Allah rahmet eylesin.
Aksu’nun kampanası bir çalsa şimdi, yediden yetmişe toplansak… Bağları bellesek, spor sahalarını düzeltsek, portakal bahçesinde uç kurusu ayıklasak, kütüphaneyi, okuma odasını, işlikleri doldursak ne olur değil mi? Aksu’nun kampanası kalk borusu gibi bir çalsa öğretmenlerimiz çıkıp, çıkıp gelseler, sarmaş dolaş olsak. Ellerini öpsek, yemekhanenin önünde sıralansak bir halay çeksek, bir uçtan bir uca, harmandalı oynasak. Haydi toplanın  Aksulular haydi bayramımız var!

KONUK ŞAİR:
ANACIM
                                                                                  Melahat ECEVİT
            Yazdıklarımızın yayınlanmak üzere gazete ve dergi sayfalarına aktarılması için gösterdiğimiz gayretler. Yazı ve şiirlerimizin yayımında emeği geçenler. Teşekkür etmemiz gereken pek çok gazete ve dergi çalışanı.
            Önemli ve anlamlı günler için duygularımızın kalemlerimizden mısralara dökülüşleri. Anne sevgi ve duygularımız, hasretlerimiz, özlemlerimiz, beklentilerimiz içerisinde yer alıp gerilerde kalanlar,dönüşü,tekrarı mümkün olmayanlar.Bu çerçeveden bakarak 20 Nisan 2014 tarihinde yazılan,ortaya konulan Anne sevgi ve özlemlerimin dile getirildiği şiirimi sizlerle paylaşmak istiyorum:

            ANACIM

            Şikâyet etmeden ömrünü verdin,
            Gözyaşını bile bile sakladın benden.
            ‘Üzülme evladım ben varım’ derdin,
            Güç, kuvvet alırdım anacım senden.

            Ördüğün ceketi yaz, kış giyerdim,
            Yaptığın yemeği severek yerdim,
            Elin dert görmesin çok yaşa derdim,
            Maharet öğrendim anacım senden.

            Dara düştüğümde büyük umuttun,
            Gün geldi sımsıkı elimden tuttun,
            Benim dertlerimden kendin unuttun,
            Dualar bekledim anacım senden.

            Birlikte içerken sabah çayını,
            Beklerdin sevdiğin bahar ayını,
            Henüz çekmeden şu felek yayını,
            Çok şeyler öğrendim anacım senden.

            Geldi çattı o gün oldu olanlar,
            Hiç inanmadılar koşup gelenler,
            Rahmet dilediler seni bilenler,
            Helallik diledim anacım senden.

            Ummadık bir anda hazanın soldu,
            Ömür defterinde miadın doldu,
            Bu nasıl acıymış içim kan oldu,
            Ayrılmak zor geldi anacım senden.

            Resmin duvarda asılı duruyor,
            Gün yirmi dört saat öpesim geliyor,
            Öyle özledim ki göresim geliyor,
            Hiç haber gelmedi anacım senden.    


KONUK YAZAR-ŞAİR:
Bir gönül rehberi İsa Kayacan
                                                                          Melahat ECEVİT
Prof. Dr. İsa Kayacan, kendi açısıyla Burdur ve Burdurluyu en iyi şekilde anlatır. Burdur’u yaşayan bir Burdurlu olarak, kendi gözü ve kalemiyle sayfalara aktarmaktadır. Bir kültür elçisi olan Prof. Dr. İsa Kayacan onlarca rekorun sahibi olup, çalışmalarıyla insani değerleri öne çıkarmış, mümtaz simalardan biridir,
           Türk yazı ve edebiyatında en çok yazı yazan bir üstat olarak, Türkiye’nin tüm Anadolu gazetelerinde, bıkmadan, usanmadan çalışmalarına devam etmektedir. Araştırmalarıyla gelecek nesillere bir tarih olacağından hiç şüphemiz yoktur. Mütevazı, saygınlığı derin tecrübe sahibi oluşuyla topluma malolmuş, duayenlerden biridir. Bitmez-tükenmez yazılarıyla, şiirleriyle Anadolu Basınında ayrı bir yeri vardır.Prof. Dr. İsa Kayacan, sevgiyle, saygıyla yazdığı değerli yazılarıyla bir gönül rehberidir.

            Prof. Dr. İSA KAYACAN’a

           Bu kadar düşünüp durma Burdur’u,
           Biraz da başkaları düşünsün!
           Üzme bu kadar kendini,
           Burdur yerinde durup duru.

           Ne zaman Burdur denilse,
           İçin titrer, üşürsün.
           Burdur’un yükünü,
           Omzunda taşırsın.
           İstersen, sor,soruştur Burdur’u,
           Gözün arkanda kalmasın,
           Burdur yerinde durup duru.

           Burdur yüreğinde duman duman,
           Demedin,yandım el aman!,
           Hasret çektin bunca zaman,
            Gel de gör Burdur’u!,
           Burdur yerinde durup duru..

           Not: İsa Kayacan’a yazılan 294.şiir,Isparta,05 Mayıs 2014)
          
            İçinde yaşadığı toplumda erdemli insan olmak için, evrenselleşmiş insanı dil, din, ırk, soy gibi olgularıyla değerlendirmeyen kişilerden biri olan sayın İsa Kayacan, insanları seven ve hoşgörüyle bakanlardan biridir. Önyargılarının, egolarının, zaaflarının, izlerini yok edebilen bir kişiliğe sahiptir.
            Erdemli, pozitif düşünce ve iletişim bilincine sahip olan İsa Kayacan, insan olmak için dünyaya gelenlerden biri değildir. İnsan olmanın, uyum içinde olmanın bilincinde olan uyumlarında doğruluğun farkına varanlardandır. Uygun bir şekilde yaşamanın önemini fark eden kişi olarak toplumda sevilen,sayılan biridir.
            Topluma engin çalışmalarıyla katkıda bulunan İsa Kayacan, sevginin insan olmadaki önemini çoğu yazılarında belirtmiştir. İnsanlara geniş açıdan bakan… Fikir üreten, kendini bulan, seçim yapabilenlerdendir. Düşünce ölçüsünü bilen, topluma ve çevresine vermiş olduğu değerli hizmetlerinden dolayı gönülden tebrik eder,saygılarımı sunarım.

            İSA KAYACAN

            Yol arkadaşı olmuş,
            İyilik, güzellik, doğruluk,
            Erdemli yaşama,
            Yelken açmış mutluluk,
            Farkında olmak,
            Ruhundaki olgunluk.

            İsa Kayacan,
            Mütevazi, saygın,
            İnsan olmanın,
            Usulüne uygun bir soluk,
            Düşünce ölçüsü,
            Doğaya sorumluluk.

            Not: İsa Kayacan’a yazılan 295.şiir(Isparta,16 Nisan 2014)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder