28 Ocak 2015 Çarşamba

49. Sanat Yılında Mustafa Ceylan

49. Sanat Yılında Mustafa Ceylan

49. Sanat Yılında Mustafa Ceylan
Araştırmacı, Şair, Yazar Mustafa Ceylan

26 Ocak 2015 tarihinde ANSAN etkinliklerinde yer alan bir sanatçının 49. Sanat Yılını kutladık. Sanatçı dostumuz Mustafa Ceylan’ın doğum günü de 25 Ocak; yaş günüyle birlikte iki kutlama yaptık.
Henüz 62 yaşında bir insanın 49. Sanat yılının kutlaması sanata çok erken yaşlarda başladığını gösteriyor. Öyle de olmuş. İlk şiirini ortaokulda öğretmenleri bir kutu mürekkep, bir kalem ile ödüllendirmiş. İlk şiiri yine o yıllarda Adalet Gazetesi’nde yayınlanmış. O gün bu gün şiir yazıyor.
Mustafa Ceylan’ın beslendiği, etkilendiği iki kişi vardır. Birisi sazsız ozan olarak bilinen destancı Ahmet Ramiz Ceylandır. Amca Ceylan Peygamberler tarihini, Yunus Emre, Karacaoğlan ve Köroğlu gibi ozanların şiirlerini hatmetmiş ve çevredeki olayları destansı dille anlatan bir şairdir. Mustafa Ceylan onun yanında ondan tarihi öyküleri, ünlü ozanların eserlerini dinleyerek geçirir çocukluğunu ve amcasının yazdığı destansı şiirleri yazarak çoğaltmakla görevlidir. Anne tarafındansa anneanne Miyase neşe dolu, şen şakrak biridir ve düğünlerde türküler söylemesi, cenazelerde ağıt yakmasıyla bilinir; işte bu iki kişi Ceylan’nın gelecekte iyi bir şair olmasını sağlayacak alt yapıyı atarlar. (G. Onay)
Mustafa Ceylan 50 yakın eser vermiş. Bunların yaklaşık 10 tanesi kendi çalışması: şiir roman, öykü, araştırma gibi. Gülce Edebiyat sitesinde görebileceğiniz efsaneleri,  destanları ve yüzlerce şiirini okuyabilirsiniz. Onlar kitaba dönüştürmesini beklediğimi söylemek isterim.  Asıl kitapları başkalarının yazdıklarıyla ilgili inceleme, araştırma yazılarından oluşuyor. Yani başka sanat ve kültür adamlarını söz yerindeyse kolundan tutup yükseltip, sanatseverlere tanıtmış. O sanatçının ne yaptığını, sanatın neresinde olduğunu tahlillerle ortaya koymuş.
İnanırım ki bazı insanlar dünyaya gelirken belli misyonlarla gelir. Bu yönde görevleri vardır. Bunlardan biri de Prof. Dr. İsa Kayacan  idi ve 150 kitapla bu görevini tamamlayıp hayata gözlerini yumdu. Kim çıkardığı bir yapıtını eline ulaştırırsa, onu okur, o kitap ve yazarı hakkında yazdığı yazıları Edirne’den Kars’a kadar aynı yazıyı en az üç- beş gazetede yayınlar, bu gazeteleri dosyalar ve yazarın adresine gönderirdi. Bunu ülkemizde başka yapan yoktu. Mustafa Ceylan’da İsa Kayacan gibi hep başkalarını yazdı, başkalarına çalıştı. Bazen der ki: “dönüp baktığımda kendim için bir şey yapmamışım,” der, doğrudur. Yayınladığı kitaplarda kendine ait bir öz yaşam öyküsünü bile koymaz. Ama yazdığı sanatçının kaşıklığına kadar her şeyini yazar.
Ona âcizane sunduğum kitapları onca işinin arasında birkaç gecede okumuş, bir dergi sayısının yarısı kadarında beni işlemiş, bu yazılarını da Karatay Medrese ’si dergisinde yayınlamıştı. Üstüne bir de yaptığı sunduğu bu Karatay Medrese ‘si Edebiyat Günlerinde konuk sanatçı olarak ağırlamıştı çok teşekkür ederim.
O bir mühendistir. Bu eğitimi ona sanat alanında da disiplin, iyi bir organizasyoncu, sanat ve kültüre karşı objektif bir yaklaşım kazandırmış.  Mustafa Ceylan 17 yaşında 12 Mart’ta Ülkü Ocakları başkanı olarak ceza evine girmiş. 12 Eylül ‘de de yine ceza evine girer. Ancak 12 Mart’ta ceza evinde solcuların bulunduğu koğuşa verirler Mustafa Ceylan’ı. O koğuşta Toplum Kitabevinin sahibi öykü eleştirmeni öykücü Remzi İnanç vardır. Bilinçli olarak koğuşlarına konan bu genç ülkücüye deyim yerindeyse ezmek, değiştirmek yerine insanı davranmışlar. Ve bu gün Remzi İnanç öl dese onun için ölecek kadar derin insani bağlar oluşmuş aralarında. Düşünce ve sanat olarak da birbirlerini anlama noktasında bir anlayışa ulaşmışlar.
Bunu ele aldığı, hakkında yazı yazdığı şairler yelpazesinde de görebiliriz. Hatta son kitabı” Öldürülen 101 şair” kitabındaki şairlerde görebiliriz. Bu kitabıyla bedel ödenmeden, muhalif olunmadan şair olunamayacağını derisi yüzülen Nesimi’den, darağacında asılan Pir Sultan’a kadar anlattığı şairlerle göstermiştir.
Onun ikinci bir oğlu diyebileceğimiz Vatandaş Osman diye bilinen hiciv ustası şair Harun Yiğit’ten söz edelim. İşçi olarak gittiği Almanya’dan dönüşünde Remzi İnanç’a der ki: “Ben Antalya’ya gidiyorum kimi tanıyorsun, görüşebileceğim, der. Remzi İnanç, bu sosyalist şairi Mustafa Ceylan’a gitmesini söylemiş. Ceylan da bu isteği bir vasiyet gibi kabul edip Harun Yiğit’e bir çalışma odası verip birlikte birçok projede çalışmışlardır. Birçok programı birlikte hazırlayıp sunmuştur. Harun da bir evlattan çok daha fazlasını ona yapmaktadır. İkisini bu anlamda kıskandığım olmuştur.
Şimdi elinin altında beş ayrı projesi olduğunu bunlarla ilgili gece gündüz çalıştığını biliyorum. Mustafa Ceylan ve Harun Yiğit’e sağlık ve başarı dilerim. İyi ki varlar.

3 Ocak 2015 Cumartesi

ZALİMLER, ÇOCUKLUK CENNETİMİZİ HARABEYE VE HAYATIMIZI DA CEHENNEME ÇEVİRDİLER

ZALİMLER, ÇOCUKLUK CENNETİMİZİ HARABEYE VE HAYATIMIZI DA CEHENNEME ÇEVİRDİLER
10 Nisan 2003 Tarihinde Türkmen Şehri Kerkük'ün Amerika ve Peşmerge İşgalinden Önceki Durumu.
10 Nisan 2003 Tarihinde Türkmen Şehri Kerkük'ün Amerikan Askerleri Desteğindeki Peşmergeler Tarafından İşgal ve İstilasından Sonraki (Şimdiki) Durumu. Bu Sürede 700 Bin Kürt Sahte Belgelerle Kerkük’e İthal Edilip yerleştirildi. Hani Kerkük Türkiye'nin milli meselesi ve kırmızı çizgisiydi! 
Türkmen şehri Kerkük düz bir ovada kurulmuştur. MÖ. 3. yüzyılda yapılan kale bir tepenin üzerinde yer alır ve Kerkük’ün her tarafına kuş bakışı bakan bir konuma sahiptir. Kerkük’ün ortasından Hasa Su çayı geçer. Hasa Su çayı Kerkük’ü Eski yaka ve Korya yaka olmak üzere iki yakaya ayırır. Kale ile beraber şehir üç kısma bölünür. Kale şehrin ilk yerleşim yeridir. Çevresine hâkim surları ve dar sokakları vardı. Kalenin içindeki kesim Hamam, Ağalık, Meydan ve Zindan adlı dört mahalleden oluşmaktaydı. Şehrin kale dışına taşması muhtemelen nüfusun da baskısıyla 17. yüzyılda olmuştur. Eski yaka (Karşıyaka) kesiminde kale çevresinde zaman içerisinde ortaya çıkan İmam Kasım, Çay, Çukur, Musalla, Bulak, Avcı, Piryadi ve Ahi Hüseyin, adlarında mahalleler bulunuyordu. Korya yakasında ise Sarıkâhya, Begler, Mahatta (İstasyon), Şaturlu, Hasa, Elmas, Yeni Kerkük (Arafa) adlı mahalleler vardı. Kürtlerin yoğun yasadığı Şorca mahallesi de geçen yüz yılın kırkları ve ellilerinde yoktu. Kerkük’te sonradan ihdas edilen ‘’iskan (Azadi)’’ ile ‘’Rahimava’’ Kürt mahalleleri de yoktu. Bunlar sonradan Süleymaniye ve Erbil yolu istikametinden göç alarak kurulmuştu.
Kerkük’te, kale dışında İmam Kasım’ın küçük bir yerleşme çekirdeği olarak varlığını biliyoruz. Ayrıca kalenin yarım mil ötesinde ve Hasa Su çayının diğer tarafında Korya’nın, tıpkı Tisin köyü gibi küçük bir yerleşme olduğu tarihi belgelerle saptanmıştır. Daha sonraki tarihlerde bu iki yerleşme de Kerkük kentinin yerleşme dokusu ile bütünleşmişlerdir. Korya yakasında çokça resmi devlet binaları bulunuyor. Nitekim valilik, kışla, belediye binası, nüfus dairesi, tapu dairesi, adliye, kamu yapıları Korya yakasında inşa edilmişlerdir.
Türkmen Diyarı Kerkük’ten 70’lerden Bir Görüntü
Büyük Pazar, Korya Pazarı, Kayseri Çarşısı Kerkük’ün Türkmen kimliğinin en yoğun şekilde hissedildiği yerlerin başında geliyor. Aslında Kayseri ’Kapalı Çarşı’ anlamında kullanılıyor. Geçmişten bu yana alışılagelmiş şekilde, Anadolu’nun ortasında yer alan ve ticaretiyle ünlü Kayseri’nin adı verilmiş ’Kapalı Çarşı’lara. Bu çarşılardaki dükkân mülkiyetlerinin hemen hemen tamamı Türkmenlere ait.
Kerkük’ün ilk yerleşme merkezinin çekirdeği olan kale, bu yüzden en eski mimarlık ve kentsel dokunun da merkezi idi. Kerkük kalesi 4 mahalle, 743 geleneksel ev ve onlarca tarihi eserden oluşuyordu. Kerkük Kalesi’nde oturanların hemen hemen tamamı Türkmen’lerdi. 1995 yılında Saddam Hüseyin'in talimatıyla kale sakinleri zorla boşaltılır ve 1997'den itibaren 2003'e kadar yüzlerce geleneksel tarihi Türk evi ve eseri buldozerlerle yerle bir edilir. Türkmenlere ait ne varsa, evleri, tarihi eserleri, hatta mezar taşları bile yok edilir. Amaç Kerkük’ün Türkmen kimliği ve izlerini silmekti.
Kerkük Kalesi Yıkılmadan Önceki Durumu
Kerkük Kalesi Yıkıldıktan Sonraki Durumu

Yıktılar kalamızı (Kalemizi) Sürdüler balamızı Daha can boğazdayken Çektiler salamızı
Kalede Yıkılan Türk Tarihi Evleri

Kerkük, asırlardan beri Irak Türkmenlerinin bu coğrafyada şekillenmiş Türk kültürünün merkezidir. Bir kentin aidiyeti ve kimliği, o şehrin tarihi mimari eserleri, sosyal ve kültürel yapısıyla da yakından ilgilidir. Kerkük Kalesi, Gök Kümbet’i, Nakışlı Minare ve Camisi, Aziziye Kışlası, Kayseri (Kapalı) Çarşısı, Kilciler Pazarı, Altunköprü, Kırdar Hanı ve Çarşısı, Kale Hanı, Mecidiye Sarayı, Dakuk Ulu Camii Minaresi, 16 gözlü Taşköprü gibi 60’tan fazla Türk eserine Kerkük’ün her noktasında rastlamak mümkün. Kerkük’te yaşayan Türkmenlerin dışındaki milletlerin buna benzer acaba kaç tane tarihi eseri vardır? Yok. Diğer taraftan edebiyat ve kültür alanında da Türkmen ağırlığını görmek mümkün. Kerkük’teki sanatçıların çoğunluğu da yine Türkmenlerden. Kerkük Türküleri tüm dünyada hangi dille icra ediliyor? Türkçe.
Bazı gruplar Kerkük bizim diyor, o zaman haklı olarak şu soruları sormak gerekiyor, Kerkük sizin ise o zaman Kerkük’te tarih, medeniyet ve kültür mirasınız nerede? Kerkük sizin ise neden nüfus kayıtlarını ve tapu dairelerini tahrip edip yaktınız? Kerkük sizin ise devlet dairelerini, devlete ait araçları, okulları, hastaneleri, insanların evlerini, özel araçlarını ve iş yerlerini neden talan edip yağmaladınız? İnsan kendine ait olan bir şehri talan edip, yağmalar mı hiç? Kerkük sizin ise Irak işgalinden hemen sonra sahte “Kerkük” nüfus kağıdı ve gıda karnesi düzenleyerek 700 bin Kürt’ü Kerkük’e neden yerleştirdiniz?
Kerkük Kalesi ve Şehitler Köprüsü Yıkılmadan Önceki Hali

Kerkük'ün ahalisinin büyük çoğunluğu Türk'tü. Ne Arap ne de Kürt'e rastlamazdınız. Şehirde herkes Türkçe konuşur. Biraz farklı bir lehçeyle, ama her şeyiyle Türkçe, etraf hep Türklerle dolu, evde, sokakta, pazarda, çarşıda, camide, parkta, sinemada, lokantada….. Türkler sadece okulda bir miktar Arapça öğreniyorlardı. Hatta Arap öğretmenler eğitim verebilmek için Türkçe öğrenmek zorunda idiler.
Araş­tır­ma­cı ya­zar Sa­ti Al-His­ri “Irak’ta Ha­tı­ra­la­rım” ad­lı ese­rin­de 1921 yı­lın­da, o dönemin Eği­tim Ba­kan­lı­ğı baş mü­şa­vi­ri gö­re­vin­de bu­lu­nan İn­gi­liz yüz­ba­şı N.Va­rel ile olan ih­ti­la­fı ve çar­pış­ma­sı­nı, Eği­tim Mü­dü­rü mu­avin­li­ği gö­re­vi­ni red­det­ti­ği­ni açık­lar­ken, Va­rel’in ken­di­si­ne: “Ker­kük’e git, ora­da Eği­tim Mü­dür­lü­ğü gö­re­vi­ni sa­na ve­re­lim, ora­da Türk­çe konuşulur, sen de Türk­çe bi­li­yor­sun”, de­di­ği­ni ha­tır­la­tı­yor. Va­rel bu öne­ri­si­ni Kra­li­yet Sa­ra­yı Baş­ka­nı Rüs­tem Hay­dar’a da tek­rar­la­mış ve Al-His­ri’den Türk­çe ko­nu­şu­lan Ker­kük’te ya­rar­lı ola­bi­le­ce­ği­ni söy­le­miş­ti. (Sati Al-Hisri, Irak’ta  Hatıralarım 1. Cilt, 1927, s.140, 141, 142.)
Türkmen şehri Kerkük, tarihin her döneminde önemini korudu. Kültür varlığı, sanat, müzik, spor ve çevresinin mimarisi ile de dikkat çekici bir şehir. Kerkük, geleneksel yapı ve tarihe tanıklık eden kitabeleri ile de göz alıcı bir hazine.
Kerkük’ün Futbol Karması Hemen Hemen Tamamı Türklerden Oluşuyor

Kerkük’ü karanlığa boğan onun kalesi, Gök Kümbeti, Dakuk Ulu Camii Minaresi, Sultan Saki Yatırı, Nakışlı Minaresi, Kerkük (Aziziye) Kışlası, Danyal Peygamber Türbesi ve Minaresi ya da kurumuş Hasa Su çayı değil, toprağın altında yatan karanlık, yani petroldür. Türkmen şehri Kerkük'ü gezerken insanı karşılayan perişan manzara, bu şehirde yaşayan sade insanların, toprağın altındaki dev zenginlik kaynağının sıkıntısından başka bir yanını görmediğini ispatlıyor. Başkaları için “petrol cenneti” bizler için ise çocukluğumuzun cennetidir Kerkük.
Selçuklular Döneminde Yapılan Gök Kümbet

Çocukken yaşadıklarını hiçbir zaman unutmazsın. Çünkü hafızanın en temiz en güçlü olduğu zamanlardır çocukluk. Çocukluk cennetimiz Kerkük, nasıl bir "yitik cennet"e dönüştüğünü görüyoruz. Bu da bize derin bir acı ve keder veriyor. Zalimler, çocukluk cennetimizi harabeye ve hayatımızı da cehenneme çevirdiler. Kerkük giderek solan, el değiştiren, artık tutunamayan bir kent. Ötesi, halen, belleğimizdeki yaşayan, kanayan haliyle çocukluk cennetimiz.
Türkmen Şehri Kerkük’ten Bir Görüntü

Bugün Yerimizi yurdumuzu ve haklarımızı silah zoru ile gasp edenler, bizleri baskı ve zulüm altında tutanlar, ezmeye çalışanlar ve hürriyetimizi elimizden alanlar bilsinler ki haklarımızı mutlaka geri alacağız. Biz başaramazsak, çocuklarımız başaracak, çocuklarımız başaramazsa torunlarımız başaracaktır. Çünkü çocuklarımızı ve torunlarımızı da bu yönde eğitiyor ve yetiştiriyoruz. Dünya nice hükümdarlar, krallar, paşalar, tiranlar, firavunlar, despotlar, eli kanlı katiller gördü. Bu dünya kimseye kalmadı, bugünkü zalimlere mi kalacak? Hiç kimsenin yaptığı yanına kalmaz, zulüm payidar olamaz çünkü eden bulur.
Ali Kerküklü
Ali Kerküklü (Irak’a Özgürlük Operasyonu ve Kerkük Kitabının Yazarı)