23 Nisan 2012 Pazartesi

KONUK YAZAR; Doç.Dr.Tamilla Abbashanlı-Aliyeva

KONUK YAZAR:
Karadeniz Sevdalısı Ahmet Cavat
Doç. Dr. TAMİLLA ABBASHANLI (ALİYEVA)
    Azerbaycan’ın ünlü yayım organı olan “Azerbaycan” resmi devlet gazetesinin emektaşı felsefe ilimleri doktoru Rahman Salmanlı Türk Milleti için canını feda eden, Karadeniz sevdalısı ve “Çırpınırdın Kara Deniz” şiiriyle, şarklısıyla ismi diller ezberi olan Türk Milletinin yetiştirdiği ender insanlardan şair Ahmet Cavat hakkında “Ahmet Cavat’ın yaratıcılık Yolu” adlı değerli kitap yayımlamıştır. A.Cavat’ın hayat ve yaratıcılığı hakkında bu kitap ölmez vatan şairi Ahmet Beyin meşakkatli günlerine ışık tutmuştur. Eser A.Cavat’ın hayatı, Şiirinin idea yönü; Eserlerinin sanatkarlık özellikleri; Ön söz, Giriş ve Sonuçtan oluşmakla, aynı zamanda çeşitli dergi ve gazetelerde basılmış makalelerden ibarettir. Eserin yazarı R.Salmanlı A.Cavat hakkında bu kitabı yazmakla omuzlarını mesuliyyetli ve şerefli bir işin altına vermiştir. Yazar Azerbaycan’da ve Türkiye’de arşivleri araştırmış, A.Cavat hakkında her iki ülkede yayımlanmış çok sayıda eser incelemiştir. Bu makalede eserin sadece bir bölümünden: A.Cavat’ın hayat yolundan konuşacağız, çünkü bu bölüm A.Cavat hakkında doğru olmayan bazı araştırmalara ışık tutuyor, aydınlık getirir. Tabii ki,  Türk Milletinin yetiştirdiği ender sanatkarlar bu millete, halka mahsustur, örneğin; Nizami, Yunus, Mevlana, Nesimi, Fuzuli, Mehmet Akif Ersoy, Ahmet Cavat, Nazım Hikmet, Bahtiyar Vahabzade, Memmed Araz vs. Ama Ahmet Cavat’ın Türkiye’de aynı ismi taşıyan bir bilim insanı ismi ile karıştırılması iyi değil, her kes gördüğü işle tanınacaktır., bu hakda bir az sonra..
          A.Cavat hakkında bu kitabın yayımlanması A.Cavat’ın daha geniş, etraflı şekilde tanınmasında büyük rolü var. Özellikle, Türkiye’de. Gerçekten canımız Anadolu’da Ahmet Cavat’a büyük bir sevgi var. A.Cavat’ı sevenler vatan, millet fedaileridir. Biz de bunu dikkate alarak Ahmet Bey hakkında bilinmeyenleri onun dikkatine sunmak istiyoruz.
          Her zaman derler ya, dert çekmek en iyi insanların nasibidir-gerçekten öyledir. A.Cavat’ın bu hayatta nasibi dert-keder oldu. Kavga dövüşle kazandığı mutluluğunun ömrü çok kısa oldu.
            1892 yılında Azerbaycan’ın Şemkir mahalında – Seyfeli köyünde ruhani ailesinde doğdu. Şairin dedesi (babasının babası) aslen Güney Azerbaycan’dan idi,  Arap ülkelerinde dini eğitim almıştı, ömrünün sonuna kadar Gence’de yaşadı.
R.Salmanlı’nın eserinden belli oluyor ki, Ahmet küçük yaşlarından akılı, başarısı ile yaşıtlarından farklı idi, yedi yaşında ilen Kuranı-Kerim’i okuyor, birçok sureni ezbere söylerdi. 1900 yılında baba Ahund Mehmetalinin ölümü aileyi ve küçük Ahmet’i perişan ediyor. Anne Yahşi Hanım küçük yavrusu Ahmet’i de alıp Gence’ye ilk kocasından olan çocuklarının yanına gider.  Üvey ağabeyleri Mesimle Kulu Ahmet’e doğma kardeşleri gibi seviyorlar. Onu Şah Abbas mescidi nezdindeki okula yazdırırlar. İyi puanlarla okuduğu için “Hayırhahlık” cemiyeti ona her ay yedi dinar (altın para) mablağında burs veriyor. O zamanın tanınmış aydınlarından olan Abdulla Tevfik (Abdulla Sur) ünlü şair Abdulla Şaig’e yazıyordu:”Örgencilerimin içinde Cavat adlı çok başarılı öğrenci var. Bana okuduğu ilk manzumeleri geleceğe büyük ümitler veriyor. Lisanı sade ve güzeldir”.A.Cavat 1913 yılında Gence Müslüman-Ruhani Okulunu uğurla bitirir, Kafkasların Şeyhülislamı Muhammet Pişnamazzadeye imtahan verip “Şerefli Türk ve Fars dilleri muallimi” adını alar. Şair hayatının Gence ve Şemkir’le bağlı olduğunu bir manisinde böyle der:
          Ben aşık Gencen’denim,
          Şemkirden, Gencedenim,
          Aslım, köküm Türk oğlu,
          Soy-soyadca Gence’denim…
     Bu dörtlükte dediği gibi, ağlı kesenden Türklükle onur duyan, kendisi şerefli Türkoğlu bilen Ahmet Cavat bütün varlığı ile Anadolu’ya, buradaki Türk kardeşlerine bağlı idi. Bunun kanıtını onun Balkan savaşına gönüllü gedmesinde de görüyoruz ve R.Salmanlı bunu böyle kaleme alıyor: “1912-ci il Balkan savaşında Avrupa’nın ve Rusya’nın işgalci küvetleri Vandalizm siyaseti yürütürdü. Esas maksat Osmanlı’yı Doğu Avrupa’daki dayaklarından mahrum etmek idi. Bu ise Türk-Müslüman aleminde insanların kalbinde Türkçülük ve milletçilik duygularını daha da alevlendirirdi. Millet, toprak taassubunu çekenler Türk dünyasını işkaldan korumak için ayağa kalktılar. Azerbaycan Türkleri Kafkas Gönüllü Birliklerine yazıldılar vu bu gönüllülerin içinde genç A.Cavat da vardı. O yakın arkadaşları millet, toprak fedaisi İ.Ahundzade, İ.Alizade, A.Asadulla ve digerleri ile birlikte İstanbul’a sefer ederek bir elinde silah, bir elinde kalem Balkan Savaşına yollandılar. Bu olay Türk bilim insanı, aslen Azerbaycanlı olan Servet Gürcan da eserinde yazıyor: “Kafkas Gönüllü Birliği”ne katılarak Trakya cephesinde Anadolu Mehmetçik kardeşlerinin yanı başında savaşanlardan biri de A.Cavat idi”. Bu savaşa gedmesi A.Cavat’ın ömrüne balta çalıyor. 1937 yılında KGB-çiler onu dindirirken ondan Türkiye ilişkilerini soruyorlar. A.Cavat ise ölümün gözüne dik bakarak:-Evet, 1912 yılında Türkiye’de olmuşum, Balkan-Türk Savaşında Türk ordusunda gönüllü savaşmışım”. Balkan Savaşı bittikten sonra Yusuf Akcura A.Cavat’a Azerbaycan’a geri dönmesini ve orada ona büyük ihtiyaç duyulduğunu söylemiştir. Ama Y.Akçura bilmedi ki, onu vatana değil, vatanı oğullarını addım adım takip eden onları KGB zindanlarında bin bir azapla öldüren Ruslara ve kendi mangurtlarımıza kurban gönderirdi.
R.Salmanlı’nın kitabında tarih sayfalarında karanlıkta kalan, çok mübahaselere neden olan meselelere de aydınlık getirilir. Onlardan biri de A.Şaig ve EA.Cavat’ın birlikte Balkan Savaşına gedmeleridir. Her Azerbaycan’dan, hem de Türkiye’den çok sayıda bilim insanlarının eserlerini inceledikten sonra Rahman Bey böyle karara geliyor ki, A.Cavatla savaşa giden A.Şaik değil, onun abisi Ahund Yusuf Talıbzade’dir.
Yazar Ahmet Cavat’ın adı ve soyadı hakkında çeşitli fikirleri araştırır. O önce A.Saleddin’in 1992 ilde yayımladığı “Ahmet Cavat” kitabına istinat ediyor. A.Saleddin’in yazdığına göre A.Cavat lakap alırken “Elif”le başlayan bir ad düşünmüş, o zaman Ahmet iyidir-deye karar vermiştir. Yine o kitapta A.Saleddin Türkiye’den Gence’ye gelen ve A.Cavat’a ders deyen Savad Cavat (Türkiyeli Ahmet Cavad’ın kardeşi)  A.Cavat’ın hayatında önemli rol oynamış, şiirin kurallarını ona öğretmiştir. Bu zaman da A.Cavat Hocasına saygı olarak onun kardeşinin adını, soyadını kabul etmiştir. Türkiyeli dilci bilim insanı Ahmet Cavat Emre ile Ahmet Cavadı karıştıranlar da var. Bazıları “Çırpınırdın Karadeniz” şiirini dilci Ahmet Cavat’ın adına, “Serf ve Nehv” kitabını ise Azerbaycanlı Ahmet Cavat’ın adına yazıyorlar. Bazıları “-Hayır, “Çırpınırdın Karadeniz” şiirini Azerbaycanlı Ahmet Cavat yazıp” diyorlar. Aslında ise gerçekten “Çırpınırdın Karadeniz” şiiri Azerbaycanlı Ahmet Cavat’ın, “Serf ve Nehv” eseri ise Türkiyeli Ahmet Cavat
           A.Cavat’ın hayatının muayyen bölümü Türkiye ile bağla olduğu için burada Türkiye için önemli tarihi olaylarla rastlaşırız. Örneğin 1915 yılının Ocak ayındaki Sarıkamış olayı burada dakiklikle verilmiştir. Yazar der ki, “1915 yılında–18 Ocak’ta Osmanlı devletinin tarihine görünmemiş facia yazılır. Sarıkamış’a doğru yol alan 90 bin Mehmetçik bir birine sarılarak bu heykellere dönüşürler, bu buz heykellerin arasında canı bir, kanı bir kardeşlerine yardıma koşan yüzlerle Azerbaycanlı gönüllü de vardır” (s.28)
          A.Cavat da 1915 yılında ikinci defa Türkiye’ye geliyor ve Bakı’da yerleşen “Azerbaycan Hayır İş Cemiyeti” adında Türkiye’nin doğusundaki savaştan zarar çeken insanlara yardım dağıtır. O ağır günlerde Husrev Bey Sultanov’un yardımcısı olan A.Cavat Kars, Ardahan, Trabzon, Erzurum, İstanbul ve Gürcistan’ın Türkler yaşayan bölgelerindeki halklara maddi ve manevi yardım ediyordular. R.Salmanlı bu bölümde Rusların Kafkas cephesini açılmasından,  Türkiye’nin doğu bölgesinde Ruslara güvenen Ermenilerin buradaki insanların başlarına getirdikleri felaketten yürek ağrısıyla konuşur. Ermeniler Müslüman köylerine hücum ederek dinç ahaliyi kılıçtan geçirir ve bu topraklarda Rusların eliyle Ermenistan devleti oluşturmak istiyordular (s.29)
            Bilim insanı R.Salmanlı A.Cavat hakkındaki bu araştırmasında o zamanlar Türkçülük idealarını yayan insanlardan da konuşmayı unutmuyor, çünkü bu insanların içerisinde Türkçülük fikirlerini derinden öğrenen, bunları yayan önemli isimlerden biri de A.Cavat idi. Yazar Ziya Gökalp’ın, Ali, Bey Hüseyinzade’nin, Mirze Feteli Ahundov’un, İsmayıl Gaspıralı’nın M.Emin Resulzadenin isimleini çekiyor (s.32–34). A.Cavat Türkiye’de savaş nedeniyle zor günler yaşayan insanlara yardım etmek için Azerbaycan ünlü neft milyoncusu, hayırhah insan Hacı Zeynalabidin Tagıyev’e müracaat ediyor. Tağıyev Türk kardeşlerine yardım ediyor ve A.Cavat 1915 yılının martında –Nevruz bayramı günlerinde Kars’a ve Erzurum’a geliyor. O burada Ermenilerin Türk milletine karşı törettigi zulümleri gözyaşıyla seyir ediyor ve bunu şiirinde dile getirir.

                                 Armağanım yaslı şarkı,
                                 Bir kuş oldum çıktım yola.
                                 Gittim, gördüm dost elinde,
                                 Ne bir ses var, ne bir layla.
                                 
                                 Bir yığıncak gördüm: dedim:
                                 Belki düğündür, kızlar oynar?
                                 Baktım, eller batmış yasa,
                                 Ne oynayan, ne gülen var.
                                
                                 Sordum garip minareden,
                                 Akşam olmuş ezan hanı?
                                 Baykuş konmuş minberlere,
                                 Diyen hanı, duyan hanı?

           A.Cavat Hacı Zeynalabidinin maliye desteği ile 1916 yılında Batum’da 2.500 Türk çocukları için okul açmıştır. Kendisi de o okulda ders veriyordu.1917 yılında 2.500 Türk kaçkın ve didergini Gence ve Bakı etrafında yerleştirmiştir. Kars ve Erzurum’da Ermenilerin Türklerin başına getirilen felaket 23 yaşlı şair A.Cavat’ı dehşete salmıştır. Şair gördüklerini gözyaşıyla mısralara dizmiştir:

                                   Ziyafet görmedim yaslıdır eller,
                                   Cugalmış mezarlar derdini söyler.
                                   Talanmış şaneler, yolunmuş teller,
                                   Oldugunu duydum, imdada geldim.

                                   Karları boyamış mezlumlar kanı,
                                   Ölenler çok, fakat mezarı hanı?
                                   Ayakalr altında şevketi-şanı,
                                   Kalanları görüp feryata geldim.

         Ermeni daşnak destelerinin başçısı olan Lalayan 1936-da yazıyordu: “Daşnak desteleri tarafından tutulan Türk köyleri canlı insanlardan temizlenir, harabeye çevrilirdi”. Bunları gören, duyan A.Cavat feryat çekiyordu:

                                   Soranlara ben bu yurdun,
                                   Anlatayım, nesiyim:
                                   Ben çiğnen bir ülkenin,
                                   “Hakk”bağıran sesiyim!

         Hakk bağıran bu ses Rusları, Ermenileri ve kendi içimizden olan mangurtları rahatsız ediyordu. Bu kitapta A.Cavat’ın ölümü hakkında da mülahizeler var. Eveler onun KGB tarafında sorgu-sula alınması ve Sibirya’ya gönderilmesi fikri vardı, ama oğlu Nazım Ahundzade’nin “Atam Ahmet Cavat” makalesinde (“Edebiyat ve incesanat” gazetesi,  1989 2 Haziran) şairin KGB’in bodrum katında dövülerek öldürüldüğü yazılmıştır. Resmi dosyalardan belli oluyor ki, şair 1937 yılının Haziran ayının 4-de hapis edilmiş, o yılın Ekim ayının 12-den 13-ne gecen gece Bakı’da vahşicesine kurşunlanmıştır.
         Kitapta A.Cavat’ın dünyalar kadar sevdiği hayat yoldaşı Şükriye Hanımdan da sohbet açılır. Şükriye’nin babası Süleyman Beyanoğlu idi, Süleyman Bey Batum’un önde gelen ünlü, tanınmış insanı idi. Şükriye ile Ahmet Bey bir birlerine aşık olurlar, ama Süleyman Bey Ahmet Cavat’ı çok sevse de; -Hayır, ben şiaya kızıl başa kız vermenim (s.43) diyor. Ahmet Bey için dünür giden Ali Sabri Süleyman Beye der:-Vermezsin, biz de kızı kaçırırız.
           Böylece, Ahmet Bey Şükriye’ni kaçırır, Gence’ye getirir. Mutlu bir aile hayatı başlıyor, çocuklar doğulur. Şairin 16 yaşlı dünya güzeli kızı Almas hayata “elveda” “de, bu zamansız ölüm şairi üzer, Almas’a şiirler yazar. 1937 yılında KGB şairi hapis ederken Şükriye Hanımı da Sibirya’ya gönderirler. Şükriye Hanım ölen güne kadar korku içinde yaşadı, şimdi KGB gelir, onu götürür. Şükriye Hanımın gözleri yollarda kaldı, dünyalar kadar sevdiği, ona şiirler yazan, onu canı seven Ahmet’ini bekledi, bir mezarını istedi, başını taşına koyup ağlasın. Onu da çok gördüler Şükriye Hanıma… Şimdi o sevgili Ahmet Cavat’ı ile Azerbaycan’ın, Türkiye’nin ve Batum’un semalarında ak güvercinler gibi süzüyorlar. Bu gün Ahmet Cevat’ın da, Şükriye Hanımın da arzuları gerçek olmuş, Azerbaycan-Türkiye “Bir Millet, İki Devlet” olarak kaynayıp-karışmıştır. Ahmet Cavat bu günleri görmedi, ama hep arzuladı..
         Bir de Ahmet Cavat’ın hayatını, eserlerini dikkatle inceleyip Türkiye ve Azerbaycan okuyucularına, özellikle, Ahmet Cavat vurgunlarına sunan bilim insanı felsefe ilimleri doktoru Rahman Salmanlı’ya yürekten teşekkür ediyoruz ve diyoruz:- Elleriniz var olsun. Türk Milletine sevginiz için teşekkür ederiz. Ne kadar ki, milletini sizin gibi sevenler var Türk milleti için kurban giden Ahmet Cavatlar unutulmayacak…
***
KONUK YAZAR:

Azerbaycan’dan Mektup Var…

Vatan Deyip Ölüyorum…

Doç.Dr.Tamilla Abbashanlı-Aliyeva
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü,
Öğretim Üyesi

                                Aziziyim, soymayın,
                                Cellât, derim soymayın.
                                Vatan deyip ölüyorum,
                                Beni mezara koymayın…

      Sanki bu mani Karabağ şehidi, Azerbaycan’ın Milli kahramanı Mübariz İbrahimov’ın dilinden denilmişti. Azerbaycan Milli Ordusunun astsubayı Mübariz İbrahimov 2010 yıl Haziran ayının 19’da Terter kentinin dövüş bölgesinde kahramancasına helak olmuştur. Ateşkes olmasına bakmayarak hain Ermeniler her zaman olduğu gibi Haziran’ın 19’da da ateşkesi bozdular, Azerbaycan’ın Terter bölgesine hücuma geçtiler. O gece harbi görevini yerine yetiren, sınır hattında olan Mübariz korkmadan Ermeniler üzerine atılmış, bir hayli düşmen öldürmüş, bu olayı gören Ermeni askerleri korkarak harbi hisselerine geri dönmüşler. Bu ağır dövüşte Mübariz ağır yaralanmış, ele orada hayatını kayıp etmiştir. Daha doğrusu şehitlik zirvesine yücelmiştir. Azerbaycan Cumhur Başkanı Sayın İlham Aliyev Mübariz’in bu yiğitliğini yüksek değerlendirerek 22 Temmuz 2010 yılkında ( ölümünden sonra ) ona “Azerbaycan’ın Milli Kahramanı” Fahri adının verilmesi hakkında karar kabul etmiştir. Mübariz’in hayatını okurken gerçekten onun büyük bir kahraman olduğunu görüyoruz. 
        Azerbaycan’ın tanınmış yazarı, şair, bilim adamı Doç.Dr.Feride Leman  Mübariz İbrahimov hakkında “Teessüb” adlı mesnevi yazmıştır. Bu eserde teessüb sözünün anlamı vatanın derdini çekmek, vatan için her şey yapmak, onu korumak, şerefini yüce tutmak anlamındadır (Maalesef, Azerbaycan’da basılmış sözlükte bu sözün açıklamasına rastlamadık).
         Feride Leman eserinde Mübariz’in geçtiği kısa ömür yolunu anlatır:
                           O kışta gelmişti güzel dünyaya,
                           Seksen sekiz yılı yedi Şubatta.
                           Yazı çok severdi, güller faslını,
                            Ömür baharında o aldı yara.
                          
                      
                         
 Eserden öğreniriz ki, sade bir ailede doğmuştu Mübariz. Ama yaşıtlarından hep farklı idi, akıllı, başarılı ve düzenli bir çocuk idi. Hiç anne babasını üzmezdi. Belki ona göre o ağır dövüşte asker arkadaşlarından ireli geçti, hem onların hayatını kurtardı, büyük bir facianın önünü aldı:
                     Sınır od içinde alışıp yanıyor,
                     Kurşunlar susmuyor, ateş senğimiyor.
                     Babalar omzunda gider oğullar,
                     Keder kervanları gelir, gecikmiyor.
       
 Feride Leman eserinde Mübariz’in annesi Şamama Hanımın dilinden ağıtlar veriyor:
                    Aziziyim, gül kokar,
                   Çiçek kokar, gül kokar.
                   Bu balamın ıtırdı,
                   Her yan bana gül kokar.

                   Aziziyim, nur çiler,
                   Güneş gökten nur çiler.
                   Yavrunun hepsi güzeldir,
                    Mübariz’im nur çiler.
   
    Eserde askerlik döneminde Mübariz’in yazıp koyduğu mektuba da yer verilip: “Canım annem babam! Benim için rahatsız olmayın. Bana dua edin. Vatan ağır günlerini yaşıyor. Ben vatan için canımı kurban vereceğim. Şehit olana tek düşmenin üzerine gedeceğim. Şehit olarsam ağlamayın. Unutmayın ki, şehitler ölmüyor, ölmezliğe erişirler. Allah’a ibadet edin. Allah büyüktür. Vatan sağ olsun. Hakkınızı helal edin. Oğlunuz Mübariz.”
     Bu mektubu okuyandan sonra Mübariz gözlerimizde daha da yükseklere kalktı, yüreğimiz dağa döndü, kalbimizden bu sözler geçti:-Ne kadar ki, Azerbaycan’ın Mübariz gibi yiğitleri var, bu ülke yenilmez. Bu ülke mutlaka bir gün Karabağ’ı düşmanlardan temizleyecektir, Karabağ’da Azerbaycan’ın üç renkli bayrağı dalgalanacaktır.
      Onu da demeliyiz ki, Feride Leman Türk dünyasının tanınmış aydını, şair yazar Prof.Dr.İsa Kayacan’a sevgi ve selamlarını göndermekle Mübariz hakkında yazını ona iletmemi benden rica etmişti. Ben de bu ricayı yerine yetirdim, “Azerbaycan’dan gelen mektup”u İsa Kayacan Hocama ilettim.
      Evet, ne iyi ki, bu gün Azerbaycan’ın vatan için canından gece bilecek Mübariz İbrahimov gibi oğulları var. Bu oğulların yiğitliğini değerlendiren Azerbaycan Devleti var ve Feride Leman gibi aydınlar, vatan sevdalıları var:
                         Vatan değerini verdi, verecek,
                          Mübariz ruhunla zafer gelecek.
                          Sen Milli kahraman, şerefli oğul,
                         Adınla dünyaya çok er gelecek!

                         Yurdumu yaşatır sen tek oğullar,
                         Öle bilirdikse bu toprak için.
                         O bizi her zaman yüceltecekti,
                         Düşman önümüzde baş eğecektir!
   
Biz de güzel Anadolu’dan ölmez Atatürk’ün sözüyle Azerbaycan’ın yiğit oğlu Mübariz’in ailesine şunları söylüyoruz:-Azerbaycan’ın kederi de bizim, sevinci de bizimdir. Mübariz sadece Azerbaycan’ın, sadece Türkiye’nin değil, bütün Türk Dünyasının yiğit evladıdır. Sizin gibi biz de onunla onur duyuyoruz.