KONUK YAZAR:
D A Y A K
Nadir Şener HATUNOĞLU
Matematikçi-Bilim Uzmanı
Dünkü (25 Eylül 2013) İnternet Tv.
Gazetesi’nde bir haber gördüm; okudum diyemiyorum. Millî Eğitim Bakanlığı, yeni
bir ‘eğitim’ yöntemini ilgililere iletmiş: DAYAK. Ayrıntıya girmiyorum;
meraklısı araştırıp bulabilir. Derler ya; Napolyon bakmış ki (1812) topçu ateşi
durmuş. İlgili komutanı çağırıp sormuş:
-Niçin ateşi kestiniz?
-Dokuz sebepten dolayı.
-Neymiş O sebepler?
-Bir: Barut kalmadı. İki…
-Sus yeter; ötekilere ne gerek?
Ben de haberin ‘Dayak’ eksenine
bağlandığını görünce, ayrıntıya önem vermedim; çünkü biliyorum ki Dayak’ın
ayrıntısı iğrençtir…
Gazeteye yorum yazdım; henüz
yayımlanmadı. Yayımlanmaya - bilir de; çünkü kendimi övdüm(!) Üç kızım ve bir
oğlum var. Hiç birini bir tek gün bile azarlamadım; ikna ettim. Çocuklarım, bu
sayede akademik kariyer yapabildiler. Eşime de bir kez bile küçültücü karşılık
vermedim. Hatta geçen yıl çocuklarımla bir aradayken sordum: Annenize sert bir
çıkış yaptığım oldu mu hiç?
Yanıt: Olmadı… Derim ki bir
ailede, sınıfta, okulda, ülkede dayak egemense, O topluluk insancıl değerlerini
kokuşturur.
Bir yakınım, ailece bayram
ziyaretine gelmişlerdi. Oğlunun üniversiteye giriş puanı yeni
gelmişti. Ben su için mutfağa girip geldi; baktım delikanlı sinsice ağlıyor.
Sordum, bir şey yok dedi. Sonra annesi gizlice dedi ki babası dövdü, niye şu fakülteyi
kazanmadı diye… Az kalsın delikanlıyla birlikte ben de ağlayacaktım. Dayak başarının,
eğitimin itici gücü olabilir mi?
Şanslıydım; öğretmen okullarında
çalıştım hep. Sınıf mevcutları normal, çocuklar seçilip alınmış, bakımları
yerinde… Öğrencilerimi değerlendirirken, iki yönlü düşünürdüm: Hak etmeyene
fazla not vermek, öteki çocuğu cezalandırmak olur. Toplumda bozunma oluşur.
Kaba deyişle sırt üstü yatanla, göz nuru döken, birlikte mayalanmış olur. Ben
yine de yanılgı payımı, öğrenci çıkarına dönük kullanırdım. İki azılı dersin
öğretmeniydim: Cebir ve geometri. Çocuğun iki dersi birden yıkıksa, umutlu olan
birini hoşgörülü değerlendirirdim. Öğrenci dersi kavrayınca, sınıfta ders
yapmak, orkestra şefliği hazzı veriyor öğretene.
Mersin’den Ankara’ya naklim
çıktı:1970. Film, Radyo-Tv. İle Eğitim Merkezi, bize ek ders
veremediği için, başka okullardan ek ders alabiliyorduk.
Ankara-Keçiören lisesinin müdür
başyardımcısı, Kars Kâzım Karabekir Öğretmen Lisesi’nden öğrencim, Yılmaz
AKÇAY. Sevindim; onun lisesinden ders aldım. Lise I. sınıf
Cebir-geometrisini verdiler. Sınıf mevcudu altmış beş (65). Sınıf sessiz gibi
duruyor; ama yine de uğultulu. Dersi dinleyen yok… Bir ders yılını zor
bitirdim. Müdür yardımcısı öğrencimden ayrılık izni isterken, bir de şaka
yaptım:
Ben artık, gerçek öğretmenlik
anılarımla yaşamak istiyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder