KONUK YAZAR:
AKSU’NUN
KAMPANASI
Ünal
Şöhret DİRLİK
Aksu'da
önce idare binası, sonradan kantin olarak kullanılan binanın üzerinde bulunduğu
tepeciğin 15 metre daha yukarısında, tepeye yakın yerde müzik binamız
vardı. Tek katlı olan bu bina yalnız müzik derslerimiz için yapılmıştı. Diğer
dersliklere hayli uzaktı. Yapılırken öyle düşünülmüş herhalde müzik aletlerinin
ve koronun seslerinden derslikler etkilenmezdi.
Binaya
tırmanarak çıkılırdı. Odanın biri müzik aletlerine ayrılmıştı. Binanın
sorumlusu müzikte başarılı olmuş bir ağabey olurdu çoğu kez. Zirvede kamyon altından
yapılmış bir kampana vardı. Bir jant uygun şekilde yapılmış ve üst tarafı eğik
bir demir boruya asılmış vaziyette durur, bir başka demir parçası ile vurularak
ses çıkarılırdı. Bu kampananın sesi yatakhanelerden, revirden, spor
sahalarından, öğretmen evlerinden, Aksu
nahiyesinin her yerinden rahatça duyulurdu. Kampana tepesinden okul kurağının
pek çok yeri görünürdü. Yemekhanenin arka kapısı, bağ, hamam, Aksu’nun içinden
geçip harabelere uzanan yol, yeni yapılan öğretmen evleri, yatakhaneler,
öğretmen evleri, revire uzanan iki tarafı ağaçlıklı taş döşeli yol ve
üçüncü bina dediğimiz son yatakhaneler.
Öbür
tarafta da Antalya-Alanya yolu.. Sabah erken çalan kampana sesine çok kızardık,
sıkıcı bir dersin sonunda da kampana çok iyi çalınmış bir müzik gibi gelirdi.
Kampana yemek saatini haber verdiğinde, yat saatinde de sevinçle karşılanırdı.
Kampanayı
çalmaya bir pazar günü koşarak çıktığımı biliyorum. Son sınıfların staj köyü
değiştirme haftasında beşinci sınıflardan okul başkanı olarak seçildiğim
haftaydı. Yemek saati yakındı, nöbetçi öğretmen İzzet Beydi. İzzet Bey
“nöbetçilerden birini gönder de kampanayı çalsın” dedi. Ben hiç kampana
çalmadığımı düşünerek hemen koştum ve o bir kilodan fazla demir parçası ile
kampanaya bütün gücümle belki on defa vurdum. “Dan dan dan dan” ben yokuştan
inerken sınıflardan çıkan arkadaşlar yemekhaneye koşuyorlardı.
Müzik
derslerinde her öğrenciye bir mandolin veren sevgili öğretmenimiz Muzaffer Uz,
kampananın önüne, arkasına, yan taraflarına aralıklı olarak oturtur. Tremola
yaptırırdı. Müziğe ve saza yatkın olanların mandolin sevdası orada başlardı.
Tremolalar çocuk şarkılarına, türkülere uzanır giderdi. Yalnız öğretmenin
kullandığı bir piyanoda vardı orada, Nihal hanım; öğretmen olarak geldiğinde
şarkıları piyano çalarak öğretirdi.
Bir
gün rahmetli halk türküleri sanatçısı Sadettin Şahin(*) elinde bir fotoğraf
makinesi ile kantin binasının üstünde fotoğraf çekiyordu. Ben elimde mandolinle
kampananın oradaydım. İşaret ettim, geldi, bir fotoğrafımı
çekti.Yukarıdaki fotoğraf o günün anısıdır. Fethiye’nin Söğütlü köyünden olan
Sadettin Şahin çok güzel saz çalardı, çoğu türküleri bilirdi. Bir gün duyduk ki
Sadettin okuldan kaçıp İzmir’e gitmiş.
Sonradan
bazı radyolarda programlar yaptığını, Anadolu turnelerine çıktığını duyduk. Bir
defasında Fethiye’de beş dakikalığına konuştuk, ben köye döndüm. O, o akşam
konser verecekti, yanında türkücü eşi de vardı. Daha sonraları da ölmüş
dediler. Onun zayıf vücudu geceler boyu programlara dayanamadı sanırım. Ablası
bizim komşumuzdu. Geçen yıl bize geldi. Sadettin’in eşiyle ve oğluyla bir
fotoğrafını verdi. Aksu’dan böyle acı anılar da var, neylersin. Sadettin’in
oğlu Almanya’da imiş, turizmle uğraşıyormuş. Bu yazıyı yazdığım günlerde
İncirköylü bir arkadaş “Zatinur yenge öldü” dedi. İnanamadım, Allah rahmet
eylesin.
Aksu’nun
kampanası bir çalsa şimdi, yediden yetmişe toplansak… Bağları bellesek, spor
sahalarını düzeltsek, portakal bahçesinde uç kurusu ayıklasak, kütüphaneyi,
okuma odasını, işlikleri doldursak ne olur değil mi? Aksu’nun kampanası kalk
borusu gibi bir çalsa öğretmenlerimiz çıkıp, çıkıp gelseler, sarmaş dolaş
olsak. Ellerini öpsek, yemekhanenin önünde sıralansak bir halay çeksek, bir
uçtan bir uca, harmandalı oynasak. Haydi toplanın Aksulular haydi
bayramımız var!
KONUK ŞAİR:
ANACIM
Melahat
ECEVİT
Yazdıklarımızın yayınlanmak üzere
gazete ve dergi sayfalarına aktarılması için gösterdiğimiz gayretler. Yazı ve
şiirlerimizin yayımında emeği geçenler. Teşekkür etmemiz gereken pek çok gazete
ve dergi çalışanı.
Önemli
ve anlamlı günler için duygularımızın kalemlerimizden mısralara dökülüşleri. Anne
sevgi ve duygularımız, hasretlerimiz, özlemlerimiz, beklentilerimiz içerisinde
yer alıp gerilerde kalanlar,dönüşü,tekrarı mümkün olmayanlar.Bu çerçeveden
bakarak 20 Nisan 2014 tarihinde yazılan,ortaya konulan Anne sevgi ve
özlemlerimin dile getirildiği şiirimi sizlerle paylaşmak istiyorum:
ANACIM
Şikâyet
etmeden ömrünü verdin,
Gözyaşını
bile bile sakladın benden.
‘Üzülme
evladım ben varım’ derdin,
Güç,
kuvvet alırdım anacım senden.
Ördüğün
ceketi yaz, kış giyerdim,
Yaptığın
yemeği severek yerdim,
Elin
dert görmesin çok yaşa derdim,
Maharet
öğrendim anacım senden.
Dara
düştüğümde büyük umuttun,
Gün
geldi sımsıkı elimden tuttun,
Benim
dertlerimden kendin unuttun,
Dualar
bekledim anacım senden.
Birlikte
içerken sabah çayını,
Beklerdin
sevdiğin bahar ayını,
Henüz
çekmeden şu felek yayını,
Çok
şeyler öğrendim anacım senden.
Geldi
çattı o gün oldu olanlar,
Hiç
inanmadılar koşup gelenler,
Rahmet
dilediler seni bilenler,
Helallik
diledim anacım senden.
Ummadık
bir anda hazanın soldu,
Ömür
defterinde miadın doldu,
Bu
nasıl acıymış içim kan oldu,
Ayrılmak
zor geldi anacım senden.
Resmin
duvarda asılı duruyor,
Gün
yirmi dört saat öpesim geliyor,
Öyle
özledim ki göresim geliyor,
Hiç
haber gelmedi anacım senden.
KONUK YAZAR-ŞAİR:
Bir gönül
rehberi İsa Kayacan
Melahat ECEVİT
Prof.
Dr. İsa Kayacan, kendi açısıyla Burdur ve Burdurluyu en iyi şekilde anlatır.
Burdur’u yaşayan bir Burdurlu olarak, kendi gözü ve kalemiyle sayfalara
aktarmaktadır. Bir kültür elçisi olan Prof. Dr. İsa Kayacan onlarca rekorun
sahibi olup, çalışmalarıyla insani değerleri öne çıkarmış, mümtaz simalardan
biridir,
Türk
yazı ve edebiyatında en çok yazı yazan bir üstat olarak, Türkiye’nin tüm
Anadolu gazetelerinde, bıkmadan, usanmadan çalışmalarına devam etmektedir.
Araştırmalarıyla gelecek nesillere bir tarih olacağından hiç şüphemiz yoktur.
Mütevazı, saygınlığı derin tecrübe sahibi oluşuyla topluma malolmuş, duayenlerden
biridir. Bitmez-tükenmez yazılarıyla, şiirleriyle Anadolu Basınında ayrı bir
yeri vardır.Prof. Dr. İsa Kayacan, sevgiyle, saygıyla yazdığı değerli
yazılarıyla bir gönül rehberidir.
Prof. Dr. İSA KAYACAN’a
Bu
kadar düşünüp durma Burdur’u,
Biraz
da başkaları düşünsün!
Üzme
bu kadar kendini,
Burdur
yerinde durup duru.
Ne
zaman Burdur denilse,
İçin
titrer, üşürsün.
Burdur’un
yükünü,
Omzunda
taşırsın.
İstersen,
sor,soruştur Burdur’u,
Gözün
arkanda kalmasın,
Burdur
yerinde durup duru.
Burdur
yüreğinde duman duman,
Demedin,yandım
el aman!,
Hasret
çektin bunca zaman,
Gel
de gör Burdur’u!,
Burdur
yerinde durup duru..
Not:
İsa Kayacan’a yazılan 294.şiir,Isparta,05 Mayıs 2014)
İçinde
yaşadığı toplumda erdemli insan olmak için, evrenselleşmiş insanı dil, din,
ırk, soy gibi olgularıyla değerlendirmeyen kişilerden biri olan sayın İsa
Kayacan, insanları seven ve hoşgörüyle bakanlardan biridir. Önyargılarının,
egolarının, zaaflarının, izlerini yok edebilen bir kişiliğe sahiptir.
Erdemli,
pozitif düşünce ve iletişim bilincine sahip olan İsa Kayacan, insan olmak için
dünyaya gelenlerden biri değildir. İnsan olmanın, uyum içinde olmanın
bilincinde olan uyumlarında doğruluğun farkına varanlardandır. Uygun bir
şekilde yaşamanın önemini fark eden kişi olarak toplumda sevilen,sayılan
biridir.
Topluma
engin çalışmalarıyla katkıda bulunan İsa Kayacan, sevginin insan olmadaki
önemini çoğu yazılarında belirtmiştir. İnsanlara geniş açıdan bakan… Fikir
üreten, kendini bulan, seçim yapabilenlerdendir. Düşünce ölçüsünü bilen,
topluma ve çevresine vermiş olduğu değerli hizmetlerinden dolayı gönülden
tebrik eder,saygılarımı sunarım.
İSA KAYACAN
Yol
arkadaşı olmuş,
İyilik,
güzellik, doğruluk,
Erdemli
yaşama,
Yelken
açmış mutluluk,
Farkında
olmak,
Ruhundaki
olgunluk.
İsa
Kayacan,
Mütevazi,
saygın,
İnsan
olmanın,
Usulüne
uygun bir soluk,
Düşünce
ölçüsü,
Doğaya
sorumluluk.
Not: İsa
Kayacan’a yazılan 295.şiir(Isparta,16 Nisan 2014)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder