KONUK YAZAR:
SULTAN ŞAİRE GÜZİDE
TARANOĞLU’NUN ARDINDAN
Abdülkadir
GÜLER
Kadın
şair ve yazarlarımızdan Güzide Gülpınar Taranoğlu’da ayrıldı
aramızdan. Tarih 30 Aralık 2013. 02 Ocak 2014 Perşembe günü Ankara /
Koca Camii’nde kılınan öğle namazının ardından dualarla Karşıyaka Mezarlığı’nda
toprağa verildi. Öyle inanıyorum ki Nisan 2005 yılında kaybettiği
eşi Dr. Bilal Taranoğlu’nun yanında Aşık Veysel’in“ benim
sadık yarim kara topraktır “ dediği gerçek
dostu kara toprağa kavuştu. Zaten Onun bir başka adı da “Toprak Ana” idi…Güzide
Taranoğlu , uzun yıllar Ankara’da kendi kıt imkanlarıyla Gülpınar
dergisini yaklaşık 30 yıl yaşattı. Gülpınar Dergisinin
ilk sayısı Mayıs 1976 yılında yayın hayatına merhaba
demişti.. Değerli eşi Dr. Bilal Taranoğlu’’nun vefatından bir özel
sayı çıkardıktan sonra Gülpınar’ı kapatmak zorunda kaldı. ( S:
349 Mayıs 2005-Ankara )
Gülpınar
Dergisi hakkında bir inceleme ve araştırma yapan Dr. Salih Okumuş, Mehmet Nuri
Parmaksız ve Sabit Bayram Gülpınar’ın çıkışından
Mayıs 1976 ve yine Mayıs 2005, S: 349 kadar devam
eden bütün sayılar hakkında geniş bir yelpazede
şairlerin, yazarların ürünlerini( şiir, öykü, deneme, tarih, çeşitli edebi
yazılar ) dergide yer alan yazılarını bilimsel, tematik olarak kalıcı bir
kitapta yer vermişlerdir. Bu kitabın ( Zinde Yayınevi İstanbul-
2012) hazırlaması sırdasında Güzide Taranoğlu
ile yaptıkları bir konuşmada , Güzide Gülpınar Taranoğlu
aynen şunları ifade ediyor: “ Ben dergi ile ilgili hesap
işlerini bilmiyordum. O işlere Bilalciğim ilgilenmişti.
Bu konuda çocuklarıma ve başkalarına da yük olmamak için dergiyi kapattım. Tabi
her şeyin bir sonu vardır ve perdeyi kapattım. Bilal’siz hiç bir şeyi
düşünemiyorum. Bilal’lin yokluğu inanın beni perişan etti.( Haziran
2011 –Ankara- 1 )
Güzide
Taranoğlu Dr. Bilal
Taranoğlu’nun yardımlarıyla Gülpınar’ı çıkarıyordu. Zaman
zaman Ankara ‘da ki evlerinde Ankaralı şairlerle şiir
akşamlarını düzenliyordu. Bu toplantılar yemekli yapılıyordu ve tüm
masraflar Bilal
baba tarafından karşılanıyordu.
Güzide Hanımda Dr. Bilal Bey’e çok sadık ve o
denli aşıktı. Şiirleninin çoğunu onun için
kaleme almıştır. İşte “ Bir Dalda Bin Çiçek “ şiirler (28
Ocak 1997 ) adını taşıyan ( 768 sayfa ) bu
kitabında “SENİNLE YAŞIYORUM” adını taşıyan şiirinde:
Gönlümün gençliğini,
gözlerimin ferini
Senden
aldığımaşkın gücüyle taşıyorum
Ömrümün mutlulukla geçen şen
günlerini
Ancak senin yanında , seninle
yaşıyorum
Benden ayrılmış
olsan bir gün bile inan ki
Yıkılıyor başıma bu koca dünya
sanki
N’olur bir kere
daha şu gerçeği anla ki
Senden uzaklaşınca, sana
yaklaşıyorum.( 2 )
Güzide Tatanoğlu ,
Toprak Ana, Dr. Bilal Bey’i çok çok seviyordu. Onun ölümünden sonra
hergün biraz daha eridi ve hastalandı. Ancak sekiz yıl
dayanabildi… Eşinin vefatından sonra üç dört kitap daha çıkardı ve bunların tüm
şiilerinin ana teması Dr. Bilal Taranoğlu için
yazmıştı…Onun için kaleme aldığı tüm şiirlerinde bir ağlayış, bir
sayıklama ve bir hüzün vardı…Dünyalar tümüyle onun için
karanlıktı.. Bezgin ve yorgundu…Hatta yalnızdı.. Bunca varlığa rağmen…Hayatta
iken Gülpınar Dergisinin yayımlandığı
günlerde birçok manevi evladı vardı,yakın dostları vardı…
Son zamanlarda aramayanlardan şikayetçi, bazı serzenişleri
vardı...
Yarım
asırlık değerli eşi Dr. Bilal Bey onun gözlerinin aydınlık feri ve
sıcacık yüreğinin yegane aşkı idi. “Seninle Yaşıyorum” adını
taşıyan şiirinde belirttiği gibi “ ancak senin yanında, seninle yaşıyorum”
diyordu. Ve Dr. Bilal Bey ondan uzaklaşınca o da kara toprağa yakalaştı ve kara
toprak onu da bağrına basıverdi…
Güzide Taranoğlu bir çoğumuzun manevi annesi idi..
Mustafa Ceylan, Muhsin Durucan, Mehmet Cem Yiğit, Unal Şönret Dirlik ve
bendeniz Abdükadir Güler’in manevi anneleriydi…Benin
onunla ilgili anne evlat olarak uzun bir geçmişimiz
vardır. Ta 1962’lerden bu yana…Ben onu bir annem olarak bildim ve öylece devam
ediyordu. Halen arşivimde birçok mektupları ve fotoğrafları
vardır. Vefatında cenaze töreninde bulunmayı çok
istiyordum ne yazı ki bu bana kısmet olmadı..Bu ezikliği yaşıyorum.
Vefatından bir iki ay önce telefonda konuşmamız oldu.
“ Hakkınızı bana helal ediniz “ diyordu. Benden sağlam
bir adres istediler şiir kitaplarını gönderecekti. En son
bana gönderdiği “ Duygu Harmanı ( 2009 ) adlı şiir kitabı idi…20
kitap göndermilerdi, parasız olarak şair
arkadaşlarıma onun adına armağan ettim. Zaten
kitaplarını hiç para ile satmıyordu…Paraya düşkün bir
kadın değildi…
Güzide
Taranoğlu’nun 200 ‘e yakın şiiri tanınmış Türk bestekarları tarafından
bestelenmiştir. O daha küçük yaşlarda iken şiirler yazarak ünlü
şairlerle tanışma ve görüşme fırsatını bulmuştur. Örnek
olarak Ziya Osman Saba, Canit Sıtkı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Yaşar
Nabi ve Yahya Kemal Beyatlı ile tanışmış ve onların
takdirini daha küçük yaşlarda iken kazanmıştı.. Araştırmacı
yazar Abdullah Satoğlu “Edebiyat Dünyamızdan Hoş Sedamlar “ (
I ) adını taşıyan kitabında şunları bizimle paylaşıyor.
“ Güzide Taranoğlu, ta ilkokul sıralarından itibaren
yazmaya başladığı şiirlerini yayınlamaya cesaretini tanınmış şairlerimizden
merhum Ziya Osman Saba,’nın ilgi ve teşviklerinden almıştır. Ziya Osman
Saba, Güzide Taranoğlu’nun şiir yazdığını öğrenince, onunla yakından
ilgilenmiş ve özel şiir defterine yazdığı: Bu duygular inhisar
altına alınamaz. Muhakkak yayınlanmak
lazımdır. Çok güzel şiirleriniz var. Bu arada
şair Ziya Osman Saba’nın Cahit Sıtkı, Yaşar Nabi ve diğer yakın
arkadaşlarıyla tanıştırmıştır.Güzide Taranoğlu’nun basın hayatına atılması
ise Feyzi Boztepe tarafından Ankara’da yayımlanan “
Medeniyet” gazetesinin 1954 yılında Samsun muhabirliğini
almasıyla başlar.
Kanımda kıvılcım,
canımda ateş
Dünyama sinen ışık
verir gibisin
O
asil varlığın meleklere eş
Cennetten
süzülüp gelir gibisin
Mısralarının
muhatabı olan ve birdönem Ordu Milletvekili olyarak Parlamentoya
giren eşi Dr. Bilal Taranoğlu’nun ,1961 lyılında
Sağlık bakanlığı Teftiş kuruluna tayınedilmesi ve Ankara’ya yerleşmesiyle
basın ilişkisi dahada artmıştır. Şiir ve edebiyatla
ilgili yazıları Çaba, Ankara Sanat, Sesimiz, Ajans Türk, Filiz , Eflatun,
Kadın, Bahçe, Hisar, ve Yeni Adam gibi seçkin sanat dergilerinde ve sanat
sayfasını çıkaran gazetelerde çıkmıştırd.1968 yılında İstanbul’da Divan
Otkeli’nde bir toplantıda ünlü şair Faruk Nafiz Çamlıbel ile
tanışmıştır. Kitaplarını ona takdim etmiştir. Ve Faruk Nafiz
Çamlıbel kendisine “Sultan Şaire” adını vermiştir. Faruk Nafiz Çamlıbel
duygularını şu şekilde ifade etmişlerdir: “
Şiirlerinizde çok güzel ve üstün duygular
var. Serbest de yazdığınızı gördüm. Ama Sultanım heceyi bırnakmayın.Çünkü
hem hece’de daha başarılısınız. Hem şiir dili, şiire daha güzel ahenk
veren hece’dir. ( 2 )
Evet
Toprak Ana Güzide Taranoğlu için ne söylenye ve ne
yazılsa yeridir. Şiirlerinin ve Türk edebiyatına olan katkıları yanı
sırası el emeği ve göz nuru dökerek bir de etamin
üzerine İstiklal Marşı ve Atartük’e ait birçok
sözleri iplikle kaneviçe üzerine özenle yazıp 1972’lerde
bir sergi bile açmış ve bunun tüm gelirini THK ‘na armağan
etmişti…Bu alanda emek veren idealist bir Türk
kadınıdır. Samimi bir Cumhuriyet
ve Atatürk hayranıdır.28 Ocak 1922 Üsküplü bir babanın kızıdır.
Babası asil bir aileden gelen Üsküp’ün Hacı
kamberoğulları ailesinden Tahir Efendi’nin oğlu Rifat Bey’ in
kızıdır….
Her
yönüyle örnek bir Türk kadını olan Güzide Gülpınar Taranoğlu ,sosyal
,toplumsal ve kültürel alanda hizmetleri yadsınamaz. Onu 92
yaşında iken aramızdan ayrıldı. 28 Ocak doğum gününe kavuşmadan elveda
etti…Başta Sayın Taranoğylu
ailesine ve sevenlerine,
yakınlarına, dotstlarına ve sanat
dünyasına başsağlığı diliyorum. Bir manevi annem olarak
tanıdığım Güzide Gülpınar Taranoğlu’na Allah’tan gani
gani rahmetler diliyor, mekanı cennet olsun diyorum. Işıklar altında
uyusun diyiyorum.
Ne
desek boş,"baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş"....
KAYNAKLAR:
1-Bir
Dalda Bin Çiçek ‘ şiirler ) Güzide Taranoğlu 28 Ocak 1997- Ankara
2-Edebiyatımızdan Hoş Sedalar
,Abdullah Satoğlu, Akçağ Yayınları Ankara 2004
3-Gülpınar Dergisi ( İnceleme
–Araştırma –Dr. Salih Okumuş, M.Nuri Parmaksız, Sabit Bayrüam, Zinde Yayınevi
İstanbul 2012
KONUK YAZAR:
SABAH KAHVALTISI…
Osman BAŞ
Oğlum, sabah mahmurluğunda,
uykuya teslimiyetin azizliğinde ellerini gözlerine sürmekle meşgulken bir
yandan da isteklerini sıralıyor.
“Baba,
ekmek kızartması istiyorum.”
Hımm.
Anlaştık
evlat.
Hayatımızın
bu güne kadar olan kısmında ne kadar doğalsak bundan sonrakinde de öyle
yaşayacağız.
Rabb’ime
söz vermişim.
Can olmanın
ötesinde kontrolsüz bir noktamız olmayacak.
Gönül
dostluğunun her damlasını ve saniyesini sonuna kadar yaşatacak yüreğe sahibim
çok şükür.
Gönül
dünyamın derinlikleri beni daima yönlendirecek.
Yaklaşık
bir yıldır acıyı, matemi ölümüne tadmış bir yüreğin bir adım ötesinde duran
vuslatında dünya cenneti olması duaların süzgecinden geçmektedir.
Sabırların
kayıp hanesinden, bilgi, birikim ve yarınları aydınlatacak farklı güzelliklere
yol alışın başlangıç noktası olacağını düşünüyorum.
Sınırsız
özgürlüklere daima kem vurmuşum.
Aralıklarla
hücrelerimde gezintiye çıkan sessiz bir akıntının... Sevda çeşmesinde suların
serinliğinde bir tas ayran ikramı şerbet olsun... Tat alsın güneşsiz günümde…
Hüznüm vaktin sultanı olsun…
Gözyaşları ki nehirlere karışmasın... Kontrolden çıkmasın.
Susuz bırakmasın gözlerimi...
Biraz daha sabır oğlum.
Görüyorsun tavayı yağla besleyip yanmaya bırakmışım.
Yumurtayı kırıp iyice çırpmışım. Bayat ekmek dilimleri de kızarmaya hazır
beklemekte.
Sen şimdi sabah temizliği ve
uykuyu dağıtmakla meşgul olmalısın.
Bu bir aşktır oğul.
Tarifinde zorlanılan bir sevdadır.
Mevla’ya kadar
uzanan, görünen ve de görünmeyen ama yaşanan bir aşktır.
Güneş gece ve gündüzümüzden hiç
eksik olmasın...
Biliyorum sen artık "OLDUN" Can...
Biliyorum ki aşk uzanabildiği yere kendi gidecektir.
Giderde insan zaman zaman kendi burukluğunda paniğe kapılır.
Yüreğinin olgunluğu... Yönlendiriyorken, sefere çıkanlar
hanesine oturanlar yazılır mı?
Biliyor ki son nefese kadar gönül mücadelesi devam
etmektedir.
Sevgi pınarına yönleniş bir kalbin ritmini anlayan bilir ki
ses aşkıyla güneş gülümsesin...
Ateşte yanmış tavanın kafası
karışmışken ekmekleri kızarmaya bırakmalıyım.
Artık oluş vaktidir. Yanması gerekli ne varsa yanmalıdır.
Hayalin sessizce aklı teslim aldığı dakikalar da mutluluk
otururken yüreğe...
Üzer mi... huzur mu verir... Kelimeleri çözmenin mutluluğu
bir deryaya mı uzanır. Geceyi mi
mühürler.
Artık, gönül dünyasının zirvesinde olan dostun yoluna gül
sunmak gerek. Yüreğinde kor var...
O kor seni olman
gereken makama ve mekâna ulaştıracak dost…
Şimdi yüze süzülmüş bir damla gönül teri ben olayım yârin
yüzünde...
Şimdi yanayım... Yanış ki çok yaman olsun... Dumansız yanışın
koru gül olsun.
Evet, oğlum, soframız hazır.
Ekmekleri ve kendimizi yakmadan kızartma işini tamamladık
artık…
Bir civciv tazeliğinde sevimli ne varsa…
Sofraya yakışan ne varsa davet edelim.
Sabırsızlanma civcivim.
Bak her şey tamam…
Çayları
dolduruyorum…
Sahi sabah soframızda kim mi
var…
Ben, oğlum ve Can...
O sevgi dağlar ardından ulaşmıştır sofraya…
YAŞAMAK…
TARHANA
ÇORBASINA SOĞAN OLMAKSA…
Yaşamak; dünün derinliğinde
yaşanmışların alınlarda bıraktığı izlerle yarınlara akmaktır.
Yaşamak; önde, arkada, sağda ve
solda ayağınıza çelme takmak için atacağınız adımı bekleyen, hayatının yüzdeler
üstesinde kişiliğini bir türlü kazanamamış, alt kümenin geri dörtlü
elemanlarına aldırmadan, muhatap olmadan yarınlara akmak.
Yaşamak; kısa insan ömründe
yaşanması gereken en yüksek dozda depremi tüm hücreleriyle tadına bakıp,
yıkılmış, viran olmuş dam girdabında selamı sabahı kesenlerin, bir bardak su,
bir tas ayran ikramını unutup kendi sessizliğinde hayatına yön vermenin
mücadelesinde ayakta kalmaktır.
Dimdik olmak, sağlıklı karar
vermek ve yaşanan ne varsa en az hasarla atlatmanın aylar süren mücadelesi
sonrasında yarınlara ulaşmaktır.
Yaşamak; kendi dünyasında üçüncü
dünya savaşını yaşamaktır. Elde var sıfırla yarınlara akmak.
Yaşamak; yaşananın üçte ikisinin
tamam, geriye kalanın üçte bir ya var, ya yok olduğunu bilmek, bildiği ne varsa
bir mübarek gün ve gecenin feyz ve bereketiyle aldığı ve okuduğu dua aşkıyla
her gün damla damla çoğalan ve büyüyen bir sevginin ilmek ilmek hücrelere
vurduğu desenlerle yarınlara doğru yol gitmektir.
Yaşamak; ölümü hiç unutmamaktır.
Yaşamak: sevgiyi hiç yok
etmemektir.
Yaşamak; Gülde öz, gül şende öz,
korda öz, canda öz, cananda öz, serde öz, serhatta öz velhasıl öz oğlu öz…
Sözsüz, sazsız, usul usul, sıcak sıcak, aranmadan, aratmadan, acımadan,
acıtmadan bir gül bahçesine girercesine, bin atlı akınlardaki çocukların asra
merhaba deyişlerinde, avuçlara uzanışıyla bir kundak beyazlığında bir yaş
sonrasına gülümseyiştir.
Yaşamak; kültür seviyesi
tartışılır ya da boş ver denecek noktada bir yığın nefes alıp veren nefislerin
kem gözlerine aldırmadan, dedikodusuna takılmadan, “yeter artık deyip” isyan
etmeden şükür secdesinin basamaklarında bütün imtihanları tamamlayıp gül
aşkıyla yanışın dumanları arasında rahatlayıp, bir umre alevinin ortasında
daldaki hurmayla tanış olmak ve lezzetine bakmaktır.
Yaşamak; haddini aşmamak,
aşanlarla Eyüp sabrıyla muhatap olmamaktır.
Yaşamak; zor elbet, zoru
başarmakta zordur bilinciyle Zora talip olmaktır.
Yaşamak; problemle dost
olmak, üretenlerin çizim ve desenlerinin
karesini, metreküpünü ve dahi çevresini çapını çok iyi bilmek, tanımak ve bir
denklem çözülüşünü kabullenmektir.
Yaşamak;
hiç şüphesiz sadece nefes alıp vermekten ve sıradan canlı varlıkların gösterdikleri
davranışlarda bulunmaktan ibaret değildir.
Yaşamak;
her saniye, her saat, her gün, her ay, her yıl yarışmak belki de. Etrafında ne
kadar haşarat, kem göz, seviyesiz, kültürsüz, tilki varsa uzaklaşmak için
aniden hareketlenmek, hızı artırmak, teleferik üşümüşlüğünde, ocak başı korunun
ısınışıyla mevsimle barışık olmaktır.
Yaşamak;
dalgalarla sörf yapmak, deniz olmayan
şehirde Kelkit kadar yüzmektir. Kelkit kadar temiz olmak, dürüst olmak, Kelkit
kadar Anadolu olmuşluğun rahatlığıyla akmaktır.
Yaşamak;
bir akşam serinliğinde gül böreği sarılışındaki hassasiyetin, bir yudum çayla
bütünleşmesine hamurun şekerle muhabbetine can oluş, yar oluş, uyku öncesi
sevgi toplayıştır.
Yaşamak;
benim için, hayırlı işlerde yarışmaktır.
Yaşamak;
sahip olunan inanç, duygu ve düşünceleri millileştirmektir.
Yaşamak;
başarıya ulaşan bütün yolları bilmektir. Yol yürürken güneşe posta koymak, çiçek toplamak bozkırda, tepe tepe ayaz
almak, yamaçlarda rüzgâra boyun eğmemek,
bir dağ köylüsünün akşam sofrasında tarhana çorbasına soğan olmaktır,
Yaşamak;
Karabağ’ın Şuşa şehrinin Cıdır düzünde Har-ı Bülbül olmak.
Yaşamak;
Soy kırım iddialarına karşı Hocalı’yı yüzlerine patlatmaktır.
Yaşamak; düşünmek.
Yaşamak;
ölüme hazırlanmaktır.
Yaşamak;
ölümü hiç unutmamaktır.
Yaşamak;
bozkırın yalnız adamı olmaktır.
Yaşamak; kimseye diyet borcu
olmamaktır.
Yaşamak;
yaşadığının farkında olmak, zinde olmak, yeniden şiir yazmaktır. Denemelere akmaktır. Doludizgin.
KONUK YAZAR:
YÜREĞİMDEKİ ÇİÇEKLER…
Osman BAŞ
Yenilenmek, yeni şeyler öğrenmek,
mevcut olan birikimlerimizi beslemek ya da planlı ve programlı olarak öğretime
başlamak insan hayatının olmazsa olmazlarındandır.
Açılışların nerede, kiminle veya
ne için olduğunun önemi yoktur. Önem söylemlerin iyi niyet ve slogan içerikli
olması ve pembe tabloların çocuklarca desteklenerek tatlı gülümseyişidir.
Gelişim, değişim ve standartların yükselmesi için gerekli ne varsa dalga dalga
her yaşta insanımıza ulaşması için törenler düzenlenir.
Hoş gelişlerin bahçe ve sınıfı
süsleyişiyle teknolojiye uzanan bir tuş dokunuşu mesafesinde çocuklar büyüdükçe
sıraların küçüldüğü fark edilmez. Ülkenin gelişmişliği ile aynı paralelde
yürümesi planlanan kültür seviyesi bir türlü istenilen çizgide birlikte
yürümesi sağlanamaz. Yapılan bütün anketlerde okuma alışkanlığımız ve kültür
alanındaki çıtamız hiçbir dönemde dünyayı yöneten ülkelerin seviyesine
ulaşmamıştır.
İlköğretim haftasının dışında
birçok gün ve hafta kutlarız. Kütüphane haftası bunlardan biridir. Günlük,
haftalık, aylık ve yıllık okuma ortalamaları, kişi başına değerlendirildiğinde
tablo acıdır. Bilinenlerin, bilme mecburiyeti olanlarca bilinmesi şarttır.
Eksiklikler, yanlışlar varsa ihmaller giderilebilir. Ama bilerek, isteyerek ve
dahi kasıt varsa gereği derhal yapılmalıdır. Eğitimde asla boşluk olmamalıdır.
Yapılan hazırlıklarda büyük devlet ciddiyeti ve insanımıza hizmet aşkı kültürü
ön planda olmalıdır. Olumlu ve olumsuzluklar sorumlu olanlarla katkı sağlaması
gerekenlerin omuzlarında taşındığında başarı kendiliğinde gelecektir.
Zil istediği zaman, istediğince
çalsın bakalım. Sorunsuz bir eğitim nasip olur duasıyla yeni bir ders yılı
vaktinin başlangıcında yarınları avuçlarıma alıp, ders kitaplarına salıyorum
mevsimin yükünü. Şehir merkezine en uzak köyden en merkezi dersliğe kadar
başarı dileklerimi ülkemin huzuru ve mutluluğu öneminde bütünleştiriyorum.
Sosyal devlet şuuru ile öğrencilerin gülümseyişine neden olan tüm katkıları da
destekliyorum.
İlköğretim çağındaki 7-14 yaş
gurubundaki yavrularımızın beslenmesi ile zekâ gelişimlerini uzmanların göz
önünde tuttuklarını ve yaptıkları çalışmalarda gerek mevzuat gereği gerekse
sağlık alanındaki mecburiyetleri biliyor ve uyguluyorlar diye düşünüyorum.
Gıdaların kontrolü, TSE damgası,
gramajı, çalışanların hijyeni, kullanım süreleri ve bir çok olmazsa olmazların
olduğu bir sisteminin tartışmasız, düzenli, eksiksiz çalıştığını düşüyorum.
Hedefler, misyon ve vizyondan oluşan üçlü takım yönetimin masasında, panosunda
ya da kurumun giriş duvarında olma mecburiyeti yoktur.
Mevcut
sistem ve başarının kendini görücüye çıkarıp sloganlaştırmasına ihtiyacın ötesi
görünen ne varsa okunmakta ve elle tutulmaktadır. Sistem, temelin neresinde
duruyorsa dursun, en çok konuşulan, en çok tenkit ve iftiraya maruz kalan temel
taşların başındadır.
Kurum kültürü çok önemlidir.
Buradan kuralların artılarla donanımlı sistemleşmesi sağlıklı iletişimi
düzenler. Sistemin neresinde isen inandığın kadarsın. Kurumda yer kavgasına
asla gerek yoktur. Herkes yerini ve haddini bilecektir. Sistemin temeli müdür
ise, eğitim temeli öğretmendir. El öpülesi noktayı yakalamış, yaptığı işi
isteyerek ve başarı destekli yürüten öğretmenlerimiz…
Proje üreten, dünyayla yarışan,
kendine sahip, güvenen ve sağlıklı yarınlara akan, yol giderken noktalar
arasında varsa yabani otları, taşları, çamurları karıştırmadan hedefe kilitli
bir sistemle 2023 neslinin bugünden tam teçhizatlı yola çıkması gerek. Kendi
içimizde huzurlu mutlu ve geleceğe büyük bakan, güçü gören güzel günlere
merhaba demeye hazırlanan asımın nesline merhaba diyorum.
Başlamak ne kadar güzelse, sona
ulaşmak da o kadar mutlu olmaktır. Hayati konularda ve köklü değişimlerde son
yoktur. Son millî değerlerimizden kopmadan daima değişim, gelişim ve üretimdir.
Heyecanlar daima teni titretir, titreşimler vücudu canlı tutar, umut bir başka
baharda değil hemen önünüzdeki birkaç gün, hafta hatta ay sonrasındadır.
Onarılan ve kırılan ne varsa
hayatın bir parçası olmakla beraber yaşanılan ne ise asla unutulmazdır. Adına
hasret de, adına aşk de ne bileyim işte ne deniyorsa onu demek daha doğruysa
okula vurgun bir deli yüreğin sabah tazeliğinde servis bekleyişindeki, kahvaltı
edişteki tadını, korna sonrasındaki el sallayışın, ön koltukta tatlı bir
gülümseyişle süsleyişindeki ayrılık, kendi sessizliğinde yarınların
derinliğinde bulduğu yolda ilerliyorken, nefesleri tutmak gerek. Sabrı
zorlamak, bilinen ve bilinmeyen ılık bir rüzgârın seyrine dalış yapmanın
teslimiyetini yaşamak gerek.
Bu şehirde de servisler sabah
seferine vaktinde çıkıyor. Kapananlar ve açılan sayfalar… Yeniler ve yenilenenlerin
eskiye dalmadan bulutlara sefere çıkışın beklentilerinde yağmura, kara ve dahi
ayaza teslime hazır oluşun bir tutam merhaba makamında yeni bir eğitim öğretim
yılına hazırlıksız geçen zamana küsmüş duygular kendi içinde sessizce çareler
üretmeye çalışıyor.
Dürüst ve doğru olmak, iyi insan
olmak, mensubu olduğunuz tartışmasız değerlerin hadimi olmak. Sorumlulukların
büyümüşlüğünde huzur ve mutluluğa teslim olmak.
Mevsimlik çiçekler bulundukları
günün ve dahi saatlerin kıymetini bilmeli denmiştir. Geriye dönmenin zamanı
teslim almanın, mekâna sarılmanın, ateş olmanın bir adım ötesi yoktur.
Hayatının üçte ikisini tamamlandığına inanmış bir nefes için öteler
teslimiyettir. Ebedi âlemdir.
Bilinir ki her ömrünü tamamlayan
mevsimin yerine devamı başlamakta ve bu döngü ebediyen devam edecektir. Üşüyen
her şey ısınacak, donan her şey çözülecek, boşalan her şey dolacaktır.
Vakti geldiğinde kuruyacağını
bilsek de balkonda yetiştirdiğimiz çiçekle muhabbetin tadı hiç unutulmayacaklar
arasında nefes aldığımız sürece bizimle olacaktır. Aileye katılan ne varsa
çiçektir. Evde farklı güzelliktir. Yeri doldurulamayan bir tattır, lezzettir.
Siz bahçenizi ne kadar
kurutmamaya çalışırsanız çalışın, sulayın, gübreleyin güzelleştirin faydası
yoktur. Vakit olduğunda bahçe kabuk değiştirecektir. İnsanın kendinden
uzaklaşması gerektiğini savunan eğitim uzmanları, karşıya geçip kendisine
bakmasını tavsiye etmişlerdir.
Öğretmen yürekli olgunluklar,
oldum olası beni yormaktadır. Başrol oynadığım ne kadar senaryo varsa okuyucuya
veya izleyiciye ulaşamadan ortadan kaybolmaktadır. Aslında daima uslu çocuk, terbiyeli öğrenci,
başarılı delikanlı, üstün düzeyde öğretmen, tartışmasız ve başarılı idareci
olmak, taptaze tutmakta ve saatlerime yön vermektedir.
Sevgi denen bir kınalı kuzu ufuk
ötesinde ders çalışıyor biliyorum. O büyüdükçe ben küçüleceğim. O başardıkça
ben huzura akacağım. Bir şey yüreğime oturuyor. Buruyor, buruyor, buruyor...
Burdukça ağrılar damarlarımda kan misali dolaşmaya başlıyor. Devamını
hatırlamıyorum. Hayatımın her saatini ve gününü yazmaya karar vermenin
zorluğunu kabullenmem gerek.
Eylül çok önemli tabi. Eylüller
kâh öldürdü kâh çok mutlu etti. Ama bilinmesinde fayda var ki eylül ölümü
hayatımın bütün olumsuzluklarının temeli oldu. Bir türlü yakamı bırakmadı. Ne yaptımsa
kendimi toplayamadım.
Şimdi çocuklar sınıflarda, ben
sınıflardayım. Başarı sır değil biliyorum. Yarınlarımız bu sıralarda başarılı
öğretmenlerin el emeği, göz nuru olarak hazırlanıyor.
İnsan kendi çukurlarını göremez
çoğu kez. Gören dostları olmalı, hatırlatmalı, görmesine ve dolgusuna yardımcı
olmalıdır. Dost dostun aynası olmalıdır denmiştir. Dünya hayatında şahıs,
toplum ve milletler arsında daima rekabet var olmuştur.
Bilgi ve teknoloji ile barışık
olan ve üretenler ayakta kalabilmiş, birinci sınıf dünya devletinin mensubiyeti
olarak güzel yaşamış, yaşamaya da devam etmektedirler. Ne zaman sıkıntıya
düşseler, krize girseler yer altı ve yer üstü zenginleri çok olan garip bir
devleti işgal eder ya da liderini değiştirerek hayatlarına devam ederler.
Haram ve helal karışımında
kimsenin hesap soramadığı bu eylemler asırlardır devam ede gelmiş bugünde
sürmektedir. Öyleyse akıllı olmak gerek. Öyleyse iyi ve kaliteli eğitim gerek.
Yarınlarımızın her türlü bilgi donanımlı ve üretim yürekli olmaları gerek.
Mevcut dünya düzenini altüst
edecek, doğruyu, adaleti tesis edecek ufuklar gerek. Akşamın serinliğinde bilgisayarımın
tuşlarıyla dans eden ellerimin beynimle olan uyumu ısıtıyor beni. Bu ısınmışlık
üşüyen mevsime aldırmadan yazmaya devam ediyor.
Dualarımın sıklaştığına şahit
oluyorum son günlerde. Seccademin alnımdan öpüşünü kendi isteğimle uzatıyorum.
Zamanımı okuyamaya teslim ediyorum. Bilginin güç olduğunu biliyor, çalışmanın
tartışmasız insanımızın hayat felsefesi olması gerektiğini savunuyorum.
Işığın etrafındaki mevcut
yıldızların aydınlığa yaptıkları katkıları ay ile birleştiğinde leylaklar dost
sohbetini şafağa dek sürdürürlermiş. Şafak yaklaştıkça üzülür, dost yokluğunda
geçecek bir günün hasretine dayanamam diye güneşe sitem eder, bulutları göreve
çağırırlarmış.
Gelen nur olsun, ellerin semaya
uzandığı anlarda kabul olmuş duaların hasat anı oluversin. Minik kalpler
büyüdükçe dualar yeryüzü cennetini oluştursunlar ülkemin yarınlarına. Ötelerde
bütünlük olsun. Mevcut iki ordumda bir olsun aydınlık yarınlar için.
Bahçeme dönüyorum artık. Dua
vakti yaklaşıyor. Ayrıca mesai yapacağım yarın. Görev dönüşümde çiçekler beni
bekliyor. Balkondaki, odamdaki ve dahi yüreğimdeki çiçekleri sulayacağım.
Biliyorum yarınlarım meyve verecek bir yiğidin hizmetiyle gurur duyacağım. Bir
bardak çay içiminde geceye ısınmışlığım, bir şarkı akıntısında makam
sesliliğiyle nurlu sabah için geceye teslim oluyorum. Biliyorum, güç ve kudret
insanın yüreğindedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder